Kimlik kartında cinsiyet değiştiren Sultan Kara, Radikal’e konuştu

Batı Trakya’da kimlik kartında cinsiyet değiştirme başvurusunda bulunan ilk trans kadın Sultan Kara, Radikal Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çolakali’ye konuştu

LGBT+ (yani Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans + bireyler) üzerine Azınlık medyasında pek bir kaynağa rastlayamazsınız…

Çünkü onlar, en basit ifadeyle, “yok”turlar…

Erkek egemen (şair A. Zekai Özger’in deyimiyle “güneşe ve penise tapan” ) bir toplum için LGBT+ bireyler her zaman “rahatsız edici”, “aykırı”, “öteki” ve son zamanlarda moda olan tabirle “kültürümüze ters”tirler.

Oysa hepimizin ailesinde, arkadaş çevresinde, mahallesinde –ister açık ister gizli olsun– LGBT+ bireyler vardır; birçoğumuzun dışladığı, kendimizden daha “aşağıda” gördüğü, hatta belki “tiksindiği”.

Onları anlamak, onlarla konuşmak istemeyiz çoğu zaman ve –en popüler argüman olarak– “Yatağında ne istersen yap, ama bize haklı olduğunu dayatma” der geçeriz.

Onlara bizim gibi etten-tırnaktan insan gibi, ana-baba evlâdı gibi değil, sanki “aramıza serpilmiş lânetliler” gibi davrananlarımızın çoğunlukta olduğunu şahsî tecrübelerimden biliyorum.

Geçmişte, bana muhalefet etmek için “Çolak puştları savunuyor” diye propaganda yapanlara da tanık oldum; ve evet, hiç çekinmeden söyleyebilirim ki, her daim LGBT+ bireylerin haklarını savunduğumdan dolayı kendimle gurur duyuyorum!

Radikal’i kurarken, ezilenlerin sesi olmak gibi bir iddiamız vardı; bu iddia hâlâ geçerli. Ve LGBT+ bireyler, bu ezilenler grubunun omurgasını oluşturan kesimlerden.

*

Geçtiğimiz günlerde, yerel basında bir haber yayınlandı: “Batı Trakya’da kimlik kartında (taftotita) cinsiyet değiştirmek için ilk başvuru yapıldı.”

Haber dört bir yana yayıldı fakat kimse üzerinde durmadı.

Kimdi bu kimliğinde cinsiyet değişirmek isteyen trans kadın? Neler yaşamıştı? Ne gibi badireler atlatmıştı?

Üstelik, çoğu kişi, bu trans kadının Azınlık mensubu olduğundan bile haberdar değildi.

*

Sultan’ı şahsen bundan 3 yıl önce tanımıştım. Avukatımız ortaktı, Sultan o yıllarda bir taverna işletiyordu ve avukatım beni onun mekânına götürmüştü.

Onunla tanıştığımda, yeryüzünün en güzel kalpli insanlarından biriyle tanıştığımı düşündüm –ki kendisi hakkında bu düşüncem bugün de geçerlidir– ve anlattığı hikâyelerden etkilendim.

Kimlik değiştirme davası görüşülmezden birkaç gün önce bir etkinlikte birlikteydik, davadan bahis açmıştı. Ama –doğrusunu söylemek gerekirse– olayın bu boyuta ulaşacağını ikimiz de tahmin etmemiştik.

Haber yayılınca kendisiyle röportaj yapmayı teklif ettim ve beni kırmadı, var olsun.

Bu röportaj, benim 23 yıllık (hadi spor yazarlığı yıllarını çıkarıp 18 diyelim) gazetecilik hayatımın en önemli röportajı.

İlkin memlekette “tabu” olan ve hiçkimsenin tartışmaya açamayacağı bir konuyu tartışmaya açtığımız için –ki Sultan’ın cesaretinden dolayı hakkı ödenmez!– ve ikincisi, ve en önemlisi, toplumda kolayca dışlayıp “ötekileştirdiğimiz” insanların hayatlarının nasıl zehir olduğu, daha doğrusu biz “normal”lerin (!) onların hayatlarını nasıl zehir ettiğimizi gösterme açısından.

Sultan’ın yaşadıkları, çektiği acılar, buna rağmen sürekli gülümseyen yüzü hepimize umut ışığı olsun, hepimize birbirimizi farklılıklarımıza rağmen sevme, hoşgörü gösterme ve birlikte yaşama ve birlikte mücadele etme coşkusu versin.

Çünkü farklılıklarımızla, “aykırılıklarımızla”, umutlarımızla hep birlikte çok güzeliz…

Öncelikle cinsel kimliğini fark etme hikâyenle başlayalım. Ne zaman fark ettin?

– Gerçek şu ki cinsel kimliğimi fark etmekte geciktim. Kendimi bildim bileli üzerimde bir dişilik vardı ve hep kız oyuncakları hoşuma gitti. Tabii öncesinde, 9 yaşındayken, benden yaşça epey büyük iki akrabamın istismarına uğradım. Bu uzun süre sürdü ve bugüne bugün hatırladıkça acı çekiyorum.

Cinsel kimliğinin farkına vardıktan sonraki süreç nasıl ilerledi? Ailene, çevrene, arkadaşlarına bunu nasıl açıkladın ve tavırları ne oldu?

– O dönemler her şey çok daha zordu. Herhangi bir şekilde yardım isteyebileceğin bir örgüt falan bulunmuyordu. Çok zorlandım. Yalnızdım o zamanlar. İki işletmem vardı, bir kuaför salonum ve bir kafem ve yavaş yavaş insanların benden uzaklaşmaya başladıklarını görüyordum, yine aynı şekilde ben de onlardan uzaklaşıyor, beni yerden yere vurduklarını düşünüyor ve korkuyordum. O zamanlar her şey farklıydı. Çok az kişi, bazı yakın arkadaşlarım, özellikle de bir tanesi olayı anlamış, bana durumu itiraf etmemi ve rahatlamamı öneriyordu, ancak ben korkudan kesinlikle kabul etmiyordum. Daha da sertleşiyor ve vahşileşiyordum, olabildiğince “brutal”leşiyordum. Babam durumdan şüphelendi ve bir problemim olup olmadığımı sordu, ben de “Evet, var. Hemcinslerimden hoşlanıyorum” dedim. Çok derinden üzüldü, o andan sonra aramıza bir soğukluk girdi. Annemin ise hiçbir şeyden haberi olmadı, hastaydı. Ve ben o zamanlar yalnızdım, korku ve bilinmezlik içerisinde.

Batı Trakya gibi, İskeçe gibi tutucu/muhafazakâr bir bölgede, üstelik Azınlık toplumu söz konusu olduğunda bu tutuculuğu 10 ile çarpmak gerek, farklı bir cinsel yönelimin olduğunu insanlara kabul ettirmek oldukça zor olmalı. Sözlü ve fizikî şiddete maruz kaldığın oldu mu?

– Dediğim gibi, o zamanlar çok zordu, çok daha tutucu bir ortam hakimdi, birçok kez yabancılar tarafından bullying gördüm, ama sadece onlar değil, yakın aile çevremde de beni “hastalıklı” gibi görmeye başlamışlardı. Hatta bir akrabam “Ona yaklaşmayın, size de bir hastalık bulaştırmasın” bile demiş… (gülüyor)… Ne yanık beyinler!

Aşağılamalara, sözlü ve fizikî şiddete maruz kaldığın durumlarda ne yaptın?

– Toplum nezdinde kabul görmediğim sürece ne yapabilirdim ki? Zaten çoğu kişi beni hasta, kötü olarak görüyordu, nasıl yardım isteyebilirdim? Tabii 90’lı yıllardan bahsediyoruz. Neyse ki o yıllarda ilk LGBT kişileri tanımaya başladım ve yalnız olmadığımı hissettim. Tabii içimde sonsuz bir yalnızlık hissi vardı.

Oktay’dan Sultan’a geçiş… nasıl bir süreçti? Ne gibi sancıları oldu senin için? Mesleki açıdan da yaptırımları oldu mu?

– Oktay’dan Sultan’a geçiş gerçekten çok zor. Ciddi düşünce ve fedakârlık isteyen büyük bir karar. Kurtlarla dolu bir orman içerisinde savunmasız bir kuzucuk gibisin. Güç, cesaret ve biraz da sertlik istiyor. Birçok defa geriye dönüp baktığımda, geçmişim beni ürkütüyor, tüm yaşadıklarım dev bir dağ gibi görünüyor. Ama önemli olan sonunda başarmış olmam.

Ardından Atina sürecin başlıyor. Atina’ya gitmek senin için bir tercih, yani kendi isteğinle yaptığın bir şey miydi; yoksa toplumsal baskıya dayanamayıp başvurduğun bir “kaçış” mıydı?

– Ömrümün 15 yılını Atina’da geçirdim. Kaçmak kendi tercihim değildi, ama İskeçe’de artık boğuluyordum. Şehrimi çok seviyordum, ama boğuluyordum, kendime kötülük edeceğimi biliyordum… Ki etmeye kalktım da. İntihar etmeye karar vermiştim! O dönemler bir binanın üçüncü katında bir kuaför salonum vardı. Sendelemek için bazı haplar satın almıştım, önce sendeleyip sonra kendimi boşluğa bırakacaktım. Etrafımdakilere yük olduğumu düşünüyordum. Onlara kötülük yaptığımı zannediyordum. Son defa görmek isteğim kişilerle vedalaştım, onlar tabii bunu anlamadılar, sonra intihar etmek için kuaför salonuma döndüm. Hatta saati de belirlemiştim, gece 10’da intihar edecektim… (gülüyor)… O an dua ettim ve eğer yaşamam gerekse bir mucize istedim. Saat 10 olmuştu, ilk hapı almıştım ki, cep telefonum çaldı – hatırlarsın, o dönem yeni çıkmış olan ve terliği andıran cep telefonları vardı, devasa. Telefonun öbür ucunda, iki yıl öncesinde İskeçe’de tandığım bir trans kadın vardı. Bana ihtiyacı olduğunu söyleyip Patra’ya gitmemi istedi. O an, ikinci bir düşünceyi aklımın ucundan geçirmeden kabul ettim, ertesi gün cebimde 10.000 drahmi ile İskeçe’den ayrıldım. Bu benim için bir işaretti. İskeçe’de biraz daha kalsam kemdime kötülük edeceğimi biliyordum. Belki şu an hayatta olmayacaktım.

Atina’da çeşitli işler yaptın, seks işçiliği de buna dahil mi? Dahilse Yunan toplumunun seks işçilerine karşı tavırları hakkında bize birkaç söz söylemek ister misin?

– Böyle bir soru soracağını biliyordum ve bunu sormana sevindim. Bu konu hakkında söylemek istediğim şu: Hiçbir şeyi bilmeyip her şeyi eleştiren bir toplumun bilmesi gereken, o yıllarda, hoş, şimdi de durum çok fazla değişmedi, seks işçiliği bizim için tek yoldu. Hiçbirimiz bunu kendi isteğimizle yapmadık, hayatta kalmamız gerekiyordu bir şekilde. Yunanistan gibi çok tutucu bir ülkede, toplumda yaşıyoruz ve trans bir kadının gerekli operasyonları gerçekleştirebilmesi için paraya ihtiyacı var. Bizlere kimse, hiçbir zaman iş vermedi. Toplum içinde ‘insanımsı’lardık, toplumun ‘yüz karaları’ydık. Kimse bizi kabul etmiyordu. Yaşaman gerekiyordu ve sana seks işçiliğinden başka seçenek kalmıyordu – sana maddi olarak destek olanlar varsa veya zenginsen o ayrı. Böylece ben de korka korka, yaşayabilmek ve tıbbi operasyonlarımı gerçekleştirebilmek için bu yolu seçtim. O yıllarda tanıştığım dostum Zelma’nın yardımı ile kendimi Atina’nın karanlık sokaklarında buldum – yalnız ve her tehlikeye karşı savunmasız.

Zelma (ki daha sonra kateledildi) ilk başlarda bana çok yardım etti, çok badire atlattım, kolay bir hayat değildi. Beni bıçakladılar, silah zoruyla iğfal ettiler, küçük düşürdüler, dövdüler. Dayak yedim. Atina gecelerinin derinliğine dalmıştım. Bunları anlayabilmen için yaşaman gerekir. Kelimelerle anlatılabilecek şeyler değil. Yalnızlık, acı, ama elbette diğer yanda da mutlu anlar. Âşık oldum, sevildim, güldüm, bana taptılar… ve o anlar bana güç verdi, kargaşada kaybolmamı engelledi. Ünlü insanlar da tanıdım, para babaları da. Ancak bizler her daim ‘daha küçük bir Tanrı’nın çocuklarıydık. Zor dönemlerdi, o yüzden dönüp geriye baktığımda zaman zaman ürküyorum.

Bu süreçte Yunanistan’ın en ünlü trans bireylerinden Paola Revenioti ile tanışıyorsun ve yakın arkadaş oluyorsunuz. Paola’yla tanışmanın ardından ilk defa LGBTQ+ hakları için sendikal mücadeleye katılıyorsun, değil mi?

– Evet, Paola benim canım. Kendisiyle kanka değiliz, ama tanıyorum. Birlikte, aynı caddede çalışıyorduk, arasıra gelirdi birlikte cıgara tüttürürdük, anlatırdık, bana nasihatler verirdi. O dönemler SATE vardı, Paola’nın Başkan, merhum Galanu’nun Genel Sekreter olduğu trans kadınlar sendikası. Bir gün başımdan çok kötü bir olay geçti, beni çok dövdüler ve Paola ve Galanu’nun bana ettikleri yardımı unutmayacağım. Bir telefonları, bana karşı tüm tavırların değişmesine neden olmuştu. Derneğin üyesiydim, genel olarak LGBT+ bireyler için çeşitli konular hakkında kampanyalar yapıyorduk, “Buradayız” demek ve eşit haklar istemek için. Çılgınca şeyler istemiyorduk, istediğimiz anlaşılır şeylerdi. İş sahasında eşit haklar, güvenlil, kabul görme… ve heteroseksüel herkes için anlaşılır, olağan şeyler. Benim için farklı insan yok, hepimiz insanız, hayatta ve sevgide eşit haklarımız var. Tabelalar sokaklar için, insanlar için değil. Bizim burada, İskeçe’de, güçük bir grubumuz var: Çokrenkli, Çokkültürlü Şemsiye ve bu grup aracılığıyla taşradaki LGBT+ bireylerin görünürlüğü için elimizden geleni yapıyoruz. Çeşitli etkinlikler, video gösterimleri, konferanslar… Tabii son zamanlarda pek aktif değiliz, herkesin kendi şahsi koşuşturmacaları var ve yeterince zaman ayıramıyoruz. Ama şunu söylemem gerekir ki LGBT+ bireylere kıyasla heteroseksüel hemşehrilerimizden daha çok destek görüyoruz. Ve bu çok iyi ve çok önemli.

Ve… yıllar sonra İskeçe’ye dönüş. Döndüğünde ne değişmişti? Özellikle LGBTQ+ bireylere bakış ve davranış konusunda…

– Evet, yıllar sonra geri döndüm… Buradan uzakta yapamıyordum, her şeyi özlüyordum, ailemi, dostlarımı, özellikle de uzakta olduğum zamanlarda bir an bile yalnız bırakmayan bir arkadaşımı. İskeçe, diğer yandan, civar şehirlere kıyasla hep daha ilericiydi. Döndüğümde biraz tedirgindim, burada yaşayıp yayaşayamayacağımı, geçimimi sağlayıp sağlayamayacağımı düşünüyordum ki o dönem ortaöğrenimde görevli bir eğitimci kadınla tanıştım, benimle temas kurdu ve çevremdeki tüm bu güzel insanları tanımamı sağladı, büyük bir çevre edinmeme sebep oldu. Ve genel olarak burada insanlar bana sahip çıktılar. Elbette her şey güllük gülistanlık değil, benden nefret edenler de var, ama samimi olmak gerekirse bunca yıl, bunca çaba ve acıdan sonra buraya gelmeyi başarmışken, pek de umursamıyorum. Beni tanıyanlar şimdi de, eskiden de nasıl bir insan olduğumu biliyorlar, hiçbir şey değişmedi, her zaman elimden gelenin fazlasını yapmaya açık biriyim ve insanları nasıl sevdiğimi herkes biliyor. Döndüğümde bulduğum tam da umduğum şey değildi, ama yine de güven ve çok fazla sevgi hissediyorum, özellikle de kendi insanlarıma kıyasla ‘yabancı’ insanlardan. Bilhassa son 3 yıl benim için çok da iyi değildi, zor anlar yaşadım, ama başarmış ve ayakta oluşum bana güç veriyor. Ve bu yıllarda yanımda olanlara sonsuz teşekkür ediyorum.

Bir de esnaflık girişimin oldu… ve sanırım trans birey olduğun için sana dükkan kiralamak istemiyorlardı. O süreci de bizimle paylaşır mısın?

– Evet, onu da yaşadım… (gülüyor)… Dediğim gibi, her şey güllük gülistanlık değil, benim ‘şeker insanlar’ olarak adlandırdığım o kesim de var… (gülüyor)… Bir arkadaşımla birlikte bir dükkan kiralamıştık çok tatlı bir hanımefendiden, küçük bir taverna açmak istiyorduk, ancak söz konusu hanımefendinin oğlu beni görünce gayet soğuk davrandı, sonrasında annesi telefon etti ve dükkanı bize kiralamak istemediğini, sözleşmeyi bozduğunu söyledi. Çok üzgündü ve gerçekten çok tatlı bir kadındı. Bu yüzden de olayı uzatmadık, kadını zor durumda bırakmak istemedik. Ama geçti, gitti. Hepsinin canı sağ olsun.

En nihayetinde 14 Kasım günü artık resmî olarak da kadın kimliğini aldın. Bunca yıllık mücadelenin ardından, haklı davanı kazanmış bir trans birey olarak kendini nasıl hissediyorsun?

– Daha karar çıkmadı ama evet, yüzde 90 olumlu yönde çıkacak gibi. Bu yasanın tüm trans bireyler için önemli olduğunu düşünüyorum. Hayatlarımızı kolaylaştırıyor. Çoğu zaman devlet dairelerine gittiğimizde ve bir evrağa ihtiyacımız olduğunda, başka isim başka görüntüyle karşılaşan devlet memurları bize uzaylı gibi bakıyor, alay ediyor, hatta bazen kasıtlı olarak “Beyefendi” diye hitap ediyorlardı. Artık bunun son bulacağını ve mesleki alanda da bize yardımcı olacağını düşünüyorum. Umarım hepimiz için en iyisi olur. Her ne kadar toplumumuzun bu konuda daha çok fırın ekmek yemesine gerek varsa da. Bu arada, tüm bu süreçte beni gönüllü olarak ve tek kuruş para almadan savunan avukatım Yannis Pacanakidis’e de ayrıca teşekkürü bir borç biliyorum, kendisi her zaman yanımda durdu.

Batı Trakya genelinde mahkeme kararıyla kimliğini “erkek”ten “kadın”a dönüştüren ilk trans bireyin bir Azınlık mensubu olması bölge genelinde ve LGBTQ+ hareketi genelinde nasıl karşılandı? Sana gelen ilk tepkiler ne yönde?

– Şu ana kadar kötü bir şey duymadım, duymak da istemiyorum, duysam da umrumda değil. Artık kendimi düşünmemin zamanı geldi. Ancak bu olay duyulduğunda çok fazla sevgi mesajı gördüm, çok kişi mücadelemi kucakladı. Tanımadıklarım, tanıdıklarım ve dostlarım. Kaldı ki ben döndüğümde saklanmadım. Kim olduğumu biliyorum ve beni sevecek olan bu halimle beni sevmeli. Ben her zaman gülümseyeceğim, bazı zavallılar her ne kadar beni yaralamaya çalışsa da. İskeçe’me tapıyorum.

Cinsel kimliğini gizlemek zorunda kalan, kendi içinde bastıran, korkan genç LGBTQ+ bireyler için neler söylemek istersin?

– Ne diyebilirim ki? “İnsan doğar, olmaz… Başını dik tut, kendini sev, hayatını yaşa, hak ettiğin gibi… Dönemler değişiyor, artık yardım isteyebileceğin örgütler, dernekler var, yalnız değilsin… İleriye doğru yürü… Seni reddedecek olanlar, seni asla sevmemiş olanlardır. Korkma, hepimiz insanız. Sevgiler…”

Son olarak, LGBTQ+ bireyler için bundan sonra neler yapmayı düşünüyorsun? Bölgede LGBTQ+ bireylerin özgürlükleri için eylem projelerin var mı?

– Şu anda yoluna koymam gereken bir dizi sorunum ve geçim sıkıntım var ve pek fazla vaktim yok. Ancak aklımda bazı şeyler var ki gelecekte bunları hayata geçireceğiz… Öte yandan yaşadıklarım ve gördüklerime dair bir kitap hazırlıyorum, tüm ayrıntılarıyla. Benim gerçeklerimi yazıyorum, ki umarım yaza kadar bitiririm. Bugüne kadar çeşitli ailevi nedenlerden dolayı gerektiğince ilerlemedi, ama bitireceğim. Bunlar. Size çok teşekkür ediyorum.

Facebook sayfamızı beğenin 
Bizi Twitter’da takip edin 
Bizi Instagram’da takip edin


Dikkat! Yukarıdaki makale/haber ancak şu şekilde iktibas edilebilir:
– Kaynağın radikal.gr/tr olduğu belirtilerek
– Makalenin/haberin sonuna kaynak ekleyerek
– Bu ikisinden birine aktif link ekleyerek

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Σχετικά Άρθρα