Marksizm ekonomizm değildir

Karl Marx üzerine bugüne kadar pek çok tartışma yapıldı.

“Marksizmin ölümü” yüzlerce kere ilan edilse de ne zaman kapitalizm derin bir krize girse burjuva medyası “Marx haklı çıktı” diye bağırmaya başlar. Ancak Marx’tan bahsedildiğinde niyeyse bir devrimci olan Karl Marx görünmez hâle getirilir, toplum üzerine bütünsel bir yöntem geliştirmiş olan Marx unutulur. Geriye sadece iktisatçı Marx kalır. Üstelik üretim sürecinin analizini yapan bir iktisatçı bile değil, basitçe kaynakların adil bölüşümü savunan biri olarak resmedilir. Kimi burjuva teorisyenlerine göre kapitalizmin Marx’tan öğrenecekleri vardır, eğer kapitalizm Marx’ın dediklerine biraz kulak verse daha adil bir paylaşımla sistemin devamlılığını sağlayabilir. Oysa İtalyan Marksist Antonio Gramsci’nin de söylediği gibi: Marksizm tarihte ve toplumda var olan çelişkileri barışçıl bir çözüme kavuşturmayı hedeflemez, o tam da bu çelişkilerin teorisidir.”

 

Karl Marx bir ekonomik indirgemeci miydi? 

Marx’ın eleştirmenleri kadar bazen destekçileri tarafından da dillendirilen bir argüman Marx’ı salt bir iktisatçıya indirgemeye katkıda bulunur. Bu argümana göre Marx bir ekonomik belirlenimcidir, tüm toplumu ekonomiye indirgeyerek açıklamaktadır.

Bu iddia, Marx ve yakın dostu Engels’in ortaya koyduğu tarihsel materyalist yönteme bütünüyle aykırıdır. Marx ve Engels, elbette üretim sürecinin işleyişine (ekonomiye değil) belirleyici bir rol biçiyordu. Ancak Marx’ın yöntemi yüzeyde ve gözlemlenebilir olan olgulara değil, onun ardında olup biten ilişkilere bakmaktı. Kapitalist üretim tarzını tam da bu yüzden inceliyordu, kapitalizmin görünürdeki ilişkilerine meydan okumak, arkasında işleyen asıl mekanizmayı açığa çıkarmak ve bunun içinde kârın asıl kaynağı olan artı değeri yaratan işçi sınıfına kendi özgücünü göstermek için…

Marx ve Engels, yazılarında defalarca anlattıklarının birer soyutlamadan ibaret olmadığını, yazdıklarının “kanlı canlı insanların hikâyesi” olduğunu ve tam da bu insanlar için yazıldığını belirtirler. Tarihsel materyalizm, salt ekonomik değil politik ve felsefi de bir yöntemdir ve sınıflar arasındaki uzlaşmaz çatışmadan ortaya çıkmıştır.

 

Altyapı ve üstyapı 

Marksizmin bir ekonomik indirgemeci model olarak ele alınışında ünlü altyapı ve üstyapı metaforlarının ciddi bir etkisi olmuştur. Bu metaforlar Marx’ın, 1859’da Ekonomi Politiğin Eleştirisi’ne Katkı’ya yazdığı önsözde karşımıza çıkar. İnsanların kendi yaşamlarının üretiminde kurduğu ilişkilerin toplumun maddi temelini oluşturduğunu anlatan Marx, bu temel üzerinde de “belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuksal ve siyasal üstyapının” yükseldiğini söylemektedir. Üretim ilişkileri ve onların hukuksal ifadesi olan mülkiyet ilişkilerinin bir noktada çelişkiye düşeceğini ve mevcut üretim tarzının altüst olacağını savunan Marx şöyle der:

“Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim çağı başlar. İktisadi temeldeki değişme, kocaman üstyapıyı, büyük ya da az bir hızla altüst eder.” 

Bu metin mekanik bir tarzda okunursa toplumun belirli bir evrim sürecinden geçeceği ve tarih ile iktisadın değişmez yasaları tarafından tayin edilen bir süreç sonucunda sosyalizme ulaşılacağı düşünülebilir. Oysa Marx, bu satırlarla kaçınılmaz olarak krizsiz var olamayacak kapitalizmin içsel çelişkilerine işaret etmektedir. Sınıf mücadelesi salt altyapıdaki ekonomik bir mücadeleye değil aynı zamanda üstyapısal boyutta politik bir mücadeleye de tekabül eder. Bu iki düzey arasındaki ilişki tek yönlü değil karşılıklıdır. İki düzey arasında yapılan ayrım sadece metodolojik bir ayrımdır, gerçek yaşamda bu düzeyler bir ve aynı anda işler. Marx, Önsöz’e şöyle devam eder:

“Bu gibi altüst oluşların incelenmesinde, daima, iktisadi üretim koşullarının maddi altüst oluşu ile —ki, bu, bilimsel bakımdan kesin olarak saptanabilir—, hukuksal, siyasal, dinsel, artistik ya da felsefi biçimleri, kısaca, insanların bu çatışmanın bilincine vardıkları ve onu sonuna kadar götürdükleri ideolojik biçimleri ayırt etmek gerekir.” 

Üretim ilişkileri içinde yani iktisadi temelde çatışma kaçınılmaz olarak yaşanmaktadır ancak bu çatışmanın farkına ancak üstyapısal düzeyde varılabilir. Marx’ın yoldaşı Engels de ekonomik indirgemeciliğe karşı yazdığı bir mektupta şöyle demektedir:

“Materyalist tarih anlayışına göre tarihteki nihai belirleyici unsur, gerçek yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir. Ne Marx ne de ben bundan fazlasını ileri sürdük. Buradan hareketle eğer birisi bunu ekonomik öğenin tek belirleyici olduğunu söyleyerek eğip bükerse önermeyi anlamsız, soyut bir ifadeye dönüştürmüş olur.”

 

“Ben Marksist değilim”

Karl Marx, kapitalizmin işleyişini, krizlerini ve kapitalist toplum içindeki mücadelelerin dayandığı temeli ortaya koyarak Jean Paul Sartre’ın deyişiyle “çağımızın aşılamaz felsefesini” yarattı. Bunu sadece çok zeki ve yetenekli bir yazar olması sayesinde yapmadı, gözünü kapitalist toplumun işleyişine dikti, zenginliği yaratan ve kendisiyle beraber tüm insanlığı özgürleştirebilecek tek sınıf olan işçi sınıfının eylemini kılavuz aldı.

Marx iyi bir iktisatçıydı ancak salt bir iktisatçı değil, hayatını işçi sınıfının iktidarı eline almasına adamış bir devrimci eylemciydi. Bir zamanlar kapitalizm altındaki politik mücadele biçimlerine karşı çıkan Fransız “Marksistleri”ni eleştirirken Fransızca kaleme aldığı satırlardaki gibi ‘ekonomik indirgemeci’ ‘Marksizme vereceği yanıt muhtemelen şöyle olacaktı:

Ce qu’il y a de certain, c’est que moi je ne suis pas marxiste (Kesin olan bir şey varsa o da şudur, ben Marksist değilim.)

 

Can Irmak Özinanır

(Sosyalist İşçi)

Facebook sayfamızı beğenin 
Bizi Twitter’da takip edin 
Bizi Instagram’da takip edin


Dikkat! Yukarıdaki makale/haber ancak şu şekilde iktibas edilebilir:
– Kaynağın radikal.gr/tr olduğu belirtilerek
– Makalenin/haberin sonuna kaynak ekleyerek
– Bu ikisinden birine aktif link ekleyerek

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Σχετικά Άρθρα