31 Ağustos Perşembe gecesi itibariyle yerel seçimlere katılacak listeler, başvurularını yaptılar ve seçim süreci böylece resmî olarak da başlamış oldu.
Hoş, bizde aday tanıtmalar, Türkçe özürlü belediye başkan adayları tarafından “Köyüm için bende varım dedi” (evet, aynen böyle yazıyorlar!) diyerek epeydir başlamıştı.
Şimdi, “çatışma” süreci başlıyor.
Gönül her ne kadar aksini istese de, rakip adayları yerden yere vurma, iftira atma, hakaret ve bilimum “taşralı politikacı kurnazlığı”, şahit olacağımız şeyler…
Peki ama, neden bizde politikacılar fikirler ve projeler üzerinden siyaset yapamıyorlar? Neden genç nesil, bu “kokuşmuşluğu” değiştirmek yerine onun içerisine giriyor?
“Türkiye’deki büyüklerimiz” diye tâbir ettikleri –kendilerini memleketin sömürge valisi sanan– adamların elini öpmeye, Başkonsolos’un yanında saf tutarak poz vermeye, cami-cami mevlit-mevlit gezip poz vererek dinî duyguları sömürmeye gerek duymadan, insan gibi çıkıp 3 proje önerisi sunarak oy isteyecek bir aday çıkmayacak mı yahu?!
Son olarak 2019 yerel seçimlerinde, “Ver yetkiyi, gör etkiyi” diyerek oy istemişti bir kardeşimiz; verdiler yetkiyi, belediye altüst oldu, kasalar boşaldı, işçiler işten atıldı, belediye sakinlerinin yarısından fazlası terörist ilân edildi, bütün Yunan kamuoyuna rezil olundu, başkanı hastalanıp istifa etti. Etki halka fenâ yansıdı yâni!
Şimdilerde, insanlarımız, “Aman kim gelecekse gelsin, yeter ki huzur olsun, isterse hiç iş yapmasın ama ağzını da açmasın” diye düşünerek sandığa gitmeye hazırlanıyor.
Proje, sosyal belediyecilik, bölgenin ekonomik sorunlarının çözümü ve hepsinden önemlisi “beyin göçü”nün önüne geçmek için fikir, hak getire…
Bizde sosyal belediyecilik denince de zaten birlikte Cuma namazı “edâ etme” (artık kılınmıyor), toplu sünnet mevlidi (ki salmonellalı etlerden millet kusa-s.ça bi hal oldu sonunda), uçurtma uçurma, “bebeğe gitme”, köylülere kahve ikram etme gibi şeyler anlaşılıyor.
Altyapı, yangına, sele ve depreme karşı önlemler, doğanın korunması ve geri dönüşüm, (futbol sahası ve halı saha dışında) gençlerin spor yapabilmesi için tesisler, öğrencilere-kadınlara özel sanat ve el beceri kursları, işsizler için eğitim seminerleri gibi meseleleri kimse konuşmuyor.
Bu saydıklarım, şimdi, 2 dakika içinde aklıma gelenler; listeyi uzatabilirim…
Doğal olarak bunlar konuşulmadığı için de konu “Verdin mi?”, “Vercen mi?” noktasında kalıyor:
– Sen adaylıynı verdin mi ba?
– Verdim. Sen oyunu vercen mi?
İşin acı ve tuhaf olan yanı ise, yapılan veya yapılmayan hizmetin, pasif veya aktif muhalefetin değerlendirilmeden, oy tercihinin kişiler üzerinden kullanılması:
– Ben bu başkanı sevmiym ba gadaşım ama, dayımın çöcüy yanından mıhtar adayı oldu, vermemek olmaz şinni!
Örneğin, Evros’un tamamı, Rodop’un önemli bir kısmı yandı kül oldu; bütün yaz boyunca sivrisinekler anamızı ağlattı, yanımızda “sinekkovar” olmadan kahve içmeye çıkamadık; çiftçilere sulama suyu için hiçbir altyapı hazırlanmadı… Ama:
– E tamam ba gadaşım da, gene u çıkçak, en azından yanında BİZİMKİLERDEN çıkabilecek olanları çıkaralım.
Hayhay, da, “bizimkiler” kim?
Bizim yanımızda aşırı Türkçü ve mangalda kül bırakmayan koca yürekli mücahit, Yunanlının yanında süt dökmüş kedi gibi uysal “Ellinas Musulmanos” (Yunan Müslümanı) olanlar mı?
“Her şey Azınlık için”, “Önce Azınlık” falan diye nutuk atarak dolaşırken, “efendileri” emri verir vermez Stilyanidis’e oy toplamaya gidenler mi?
Uzun lâfın kısası, yine çok gürültü-patırtı çıkacak, “renkli” fakat “manasız” bir seçim süreci yaşanacak, sonunda birileri kazanacak, birileri kaybedecek.
Önemli olan halkın örgütlenmesi ve artık oy istemeye gelen adaylara proje sorması, eğer bunlar muhalefetteyse geçen süreçte neler önerdiklerini sorması, eğer iktidardaysa neleri yapıp neleri neden yapmadığını sorması.
Ve bunlar yapılmadığı sürece ağzı iyi laf yapan, “kıvırma” yeteneği üstün olan seçim kazanıp belediye-bölge yönetecek, halkımız bozuk yollarda dolaşmaya, sağlıksız sular içmeye, sivrisinek ısırıklarından hastalanmaya, tarlasını sulamak için su bulamamaya devam edecek.
Hadi hayırlı seçimler!