Hasan Sabbah ve Haşhaşîler

Haşhaşîler, Haşişiyye ya da, Sabbahîler. Şii mezhebinin İsmailiyye koluna mensup din adamı Hasan bin Sabbah’ın 1090 yılının Eylül ayında, Alamut Kalesi’ni ele geçirdiğinde, kurmuş olduğu dini tarikat ve siyasi örgüt.

Hasan Sabbah askeri ve dini eğitim almış, felsefe ile ilgilenmiş oldukça zeki bir adamdı. On birinci yüzyılın sonlarında ve on ikinci yüzyılın başlarında suikastlar düzenleyerek oldukça ses getirmiştir.

Onun taktiği klasik savaş taktikleri veya politika değildi. O ajan yetiştirmek, sinsice suikastlar düzenlemek ve kendisine körü körüne bağlı müritler yetiştirmek sayesinde kendi krallığını kurmuştu. Daha önce hiç yapılmayanı yapmış ve bunda oldukça başarılı olmuştu.

Yetiştirdiği adamlarını casusluk yapmaları ve gerektiğinde suikast düzenlemeleri için dünyanın dört bir yanına gönderiyordu. Bu iyi eğitimli haşhaşîler liderlerin güvenini kazanıp sağ kol mertebesine kadar yükseliyor ve böylece istedikleri an onları öldürecek konuma geliyorlardı.

Haşhaşîler liderleri Hasan Sabbah’a o kadar bağlı idiler ki, birini öldürdüklerinde olay mahallinden kaçmayıp, liderleri Hasan Sabbah’ın adını haykırıyor, orada öldürülmeyi bekliyorlardı. Özellikle İslâm coğrafyasında Hasan Sabbah’ın adı Şeytan’la eşdeğer anılır olmuştu. Her zaman en tepedeki adamı hedef alırlar ve bunda oldukça başarılı olurlardı. Bu sayede asırlar boyu liderlerin kalplerine korku salmışlardı. Hedefte olduğundan şüphe duyan liderler en yakın adamlarından dahi şüphelenir, kime güvenecek lerini bilemezlerdi.

Haşhaşiler in bir diğer özelliği de öldürmek için sadece hançer kullanmaları idi. Onlar için daha güvenli olan ok veya zehir gibi şeylere baş vurmayıp, hançer kullanır ve daha önce de değindim gibi öldürdükleri kişinin başında öldürülmeyi beklerken “Ben Hasan Sabbah’ın fedaisiyim” diye haykırırlardı.

Hasan Sabbah’ın müritlerine yasak madde verdiği ve yasak maddenin etkisinde olan müritlerinin onun her isteğini sorgusuz sualsiz yerine getirdikleri şeklinde iddialar olsa da bunlar gerçek olamaz.

Yukarıda da bahsedildiği gibi bu insanlar farklı mezheplerden ve farklı dinlerden çok önemli şahsiyetlerin güvenlerini kazanıp çok önemli mevkilere geliyorlardı. Yasak madde etkisinde bir kişi bunları asla başaramaz.

Kaldı ki Hasan Sabbah ölünce, şeyhlik sistemi gibi yerine başka insanlar geçmiş ve kurulan o sistemi çok uzun bir süre daha devam ettirmişlerdir.

Burada yasak madde etkisinden bahsedecek olursak Hasan Sabbah’ın cennet hayatı, huriler vs gibi vaadlerle bu insanları uyuşturduğunu söyleyebiliriz.

Aynen IŞİD’in canlı bombaları, o gencecik çocuklar uyuşturduğu gibi.

Hasan Sabbah’ın Alamut kalesini bir cennete benzettiği, müritlerini oraya götürüp onlara “İşte bu uğurda ölünce huriler sizleri böyle bir yerde karşılayacaklar” diyerek onlara gaz verdiği söylenmekte.

Alamut kalesi hakkında da, tıpkı Hasan Sabbah hakkında olduğu gibi, çok uçuk iddalar var ama bunlara girmeyeceğim.

Sadece bunlara sebep olan şeyin Hasan Sabbah’ın ve Alamut kalesinin namı, tüm liderlerin kalplerine salmış oldukları korku olduğunu söyleyebiliriz. Çok konuşulan, çok anlatılan şeyler, doğal olarak kulaktan kulağa dolaşırken erozyona uğrarlar.

Kimisi pireyi deve yapar, kimisi unutkandır yalan yanlış aktarır, kimisi sempatizanıdır övgüde abartır, kimisi düşmanıdır yergide abartır.

Gerçek olan şu ki 1090 yılından, Moğol saldırılarından belleri bükülüp 1273 yılında kalelerini Baybars’a teslim etmekerine kadar tarihte önemli bir rol oynamışlardır.

1273 yılından sonra dağılan müritlerin bazıları haşhaşîliği devam ettirdiklerini iddia ederek kiralık katil olarak devam etmişler ve bu oluşum da oldukça uzun bir süre devam etmiştir.

Ama Hasan Sabbah’ın inandığı “gerçek İslam”ı yayma fikri ve gayreti ile uzaktan yakından bir alakası olmayan, sadece para karşılığı can alan sıradan kiralık katiller olarak.

Orada bir fark daha vardı.

Önceleri mürit görevi tamamlayıp orada ölmeyi bekliyor, başarısız olursa da anında intihar ediyordu. Her şekilde şehit sayılıp cennete kavuşmayı umuyordu.

1300 yıllarda bu ortadan kalkmıştı. Hatta Fahreddin Razi’ye yaptıkları gibi göz korkutma amaçlı sahte suikast girişimleri dahi düzenler olmuşlardı.

En son isimleri 1800lü yıllarda kendi aralarında bir mezhep kavgası ile gündeme gelmiş.

Bu kavgayı kendi aralarında çözüp Ağa Han adında yeni bir imamlık ortaya çıkarmışlar.

Bu Ağa Hanlık hala devam etmektedir. Ağa Hanlar bir çok şirketleri ve holdingleri ile oldukça güçlü konumdalar.

Yani aslına bakarsak haşhaşîlik halen devam ediyor ve hâlâ çok güçlüler.

Facebook sayfamızı beğenin 
Bizi Twitter’da takip edin 
Bizi Instagram’da takip edin


Dikkat! Yukarıdaki makale/haber ancak şu şekilde iktibas edilebilir:
– Kaynağın radikal.gr/tr olduğu belirtilerek
– Makalenin/haberin sonuna kaynak ekleyerek
– Bu ikisinden birine aktif link ekleyerek

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Σχετικά Άρθρα