17 Haziran 1984 Avrupa Parlamento Seçimleri İçin Azınlıktan Manifesto – İbram Onsunoğlu

İbram Onsunoğlu

Bugün Batı Trakya tarihinin gelmiş geçmiş en onurlu aydını Dr. İbram Onsunoğlu’nun doğum günü. Yaşasaydı 75 yaşında olacaktı.

4 Mayıs 2021’de yitirdiğimiz İbram Onsunoğlu, bilim insanı olmanın ötesinde şair, yazar, gazeteci, çevirmen olarak da pekçok eser verdi.

Ömrünün son yıllarında Azınlığın yakın tarihine ışık tutan pekçok olayı da ilk ağızdan yazan Onsunoğlu, bilgi ve birikimiyle eşine az rastlanır bir entelektüeldi.

Onsunoğlu’nun bir başka önemli özelliği ise, yılmaz bir insan hakları savunucusu, radikal bir demokrat ve su katılmamış bir azınlıkçı olmasıydı.

Azınlığa gerek Yunan gerekse Türk devletleri tarafından uygulanan baskı ve dayatmalara cesurca karşı çıkabilmiş, Azınlık içi demokrasi için de çetin mücadeleler vermişti.

1973 Politeknik Direnişi’ne katılmış ve tutuklanmış olan tek Azınlık mensubu olarak, diğerlerinin yanı sıra İnhanlı Direnişi, Yaka Direnişi gibi eylemlerde öncü rol almış, Azınlığın ilk kimlik eylemi 26 Ocak 1988’in talepler metnini yazmıştır.

En önemlisi ise, bu eylemlere sadece katılmakla, öncülük etmekle kalmamış, aynı zamanda bunların “tarihini” de yazmıştır.

Radikal ekibi olarak, kendisinin, tarihe tanıklık ettiği metinlerinden birini siz okurlarımızla paylaşırken, İbram agamıza da 73 yıllık ömründe Azınlık toplumuna kazandırdığı değerlerden dolayı sonsuz teşekkür ediyoruz.

İyi ki geçmişsin bu dünyadan aga!


17 HAZİRAN 1984 AVRUPA PARLAMENTO SEÇİMLERİ İÇİN AZINLIKTAN MANİFESTO

TARİHTEN BİR YAPRAK

Vakit buldukça arşivlerimi karıştırıyor ve ilginç gördüklerimi buraya taşıyorum. Aşağıda 17 Haziran 1984 Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi dağıttığımız MANİFESTO başlıklı bir beyannameye yer veriyorum. Bundan 34 yıl önce. Orada azınlık seçmenini boş oy kullanmaya davet ediyoruz. Altındaki imza BİRLİKÇİLER.

Böyle “tarihî” konuları işlemem için Mustafa Çolakali’den de teşvik var. “Aga, Azınlığın geçmişiyle ilgili yazılar en çok okunuyor. Bunları yazmak ta sana düşüyor” diyor. Okuyucuların tarihî konuları yeğlediği genel bir tespit. Özel olarak bizim Azınlıkta ise geçmişimizle ilgili başvurulacak kaynak neredeyse yok. Onun için azınlık okuyucusu toplumun geçmişini ele alan yazılara özel ilgi duyuyor; benim yorumum.

Yaşımıza yaraşsa da, aktivist olmaktan vazgeçip… “tarihçiliğe” geçiş yapacak değiliz.

MANİFESTO’nun neden yazıldığı ve Azınlığın boş oy kullanmaya neden davet edildiği metinde anlatılıyor. Kullanılan bazı ifadelerin beni gülümsettiğini itiraf etmeliyim. Şimdi olsaydı öyle yazmazdım.

1984, 17 Haziran seçimleri öncesi, PASOK iktidarının 4. yılı, Azınlıktaki durumları KARA LİSTE dizisinin IX. yazısında şöyle tarif ediyorum:

Azınlığın “yeşil kitaplı” PASOK iktidarından bazı beklentileri var. Ayrımların kaldırılmasını bekliyor. Kaldırılmak bir yana, yenileri ekleniyor. Azınlıkta “burada yaşanmaz” duygusu iyice yerleşiyor. Düzenli göç, kanayan bir yara. Artık yalnız Türkiye’ye değil, Avrupa ülkelerine de. Yönetim bu göçü özel önlemlerle kolaylaştırıyor. Azınlık Türkleri sahibi oldukları taşınmazları ellerinden çıkarabilsin diye Hıristiyanlara bol keseden “millî” krediler veriyor.

İskeçe’de İnhanlı köylülerini tarlalarından ihraç olayı eski bir karar ve Gümülcine’de Yaka kamulaştırması önceki Y.D. hükümetinin bir tasarrufu, ama uygulamaya 1982 ve 83’te PASOK hükümeti geçiyor. PASOK’un kendi kastı çok daha büyük, “ben Y.D.’den daha büyük azınlık düşmanıyım” dercesine Ircan ile Şapçı arasındaki ovadan özellikle azınlık köylüsüne ait 30 bin dönümlük bir alanı kamulaştırıp “açık hava zıraat hapishanesi” inşa etme kararı alıyor.

Türk’lü azınlık derneklerini kapatıyor. Sonra bir gün pat diye tüm azınlık esnafına ve meslek sahiplerine, yani binden çok kişiye, maliyeden aynı günde 250’şer bin drahmilik ceza geliyor. Azınlık eğitiminin anacığı bellenmiş, “azınlık öğrencileri ne kadar az öğrenirlerse o kadar iyi” ilkesiyle “cehalet üreten bir mekanizmaya” dönüşmüş, ama yetmiyor.  Yeni önlemler geliyor. İki azınlık ortaokul-lisesinden yılda ortalama 5’er 6’şar öğrenci mezun olabiliyor. İki lisede derslerin yarısı Türkçe, diğer yarısı da Yunanca okutulmakta, yeni bir kararla Türkçe okutulan derslerin de sınıf geçme ve mezun olma sınavlarında Yunanca sınanması kuralı getiriliyor. İki azınlık lisesi kapanacak noktaya geliyor. Daha neler. Ve “DİKAÇA” sorununu da PASOK yaratıyordu. Türkiye üniversitelerinden mezun olan azınlık mensuplarının diplomaları artık tanınmıyordu.

Bu arada tabiî taşınmaz edinme yasağı, onarım yasağı, inşaat yasağı falan filan aynen devam ediyordu. Özel araba ehliyeti çıkarabilmek için yine 32 defa sınava giriyor, traktör ehliyeti alabilmek için 4 sene sınava çağırmalarını bekliyordun. 105’in önünde pasaport kuyrukları oluşuyor, mahkemelerde ise gişenin önünde verilen cezaları ödemek üzere başka kuyruklar oluşuyordu.

Azınlık ta, bu arada, 1980’li yılların başlarında sayısı 25’i bulan üniversite mezunu – yüksek tahsilliler sayesinde, bunların arasında Yunanca bir siyasî metin–muhtıra yazabilecek kadar Yunancaya vakıf olanlar da vardır, yavaş yavaş örgütlenip nihayet ayrım ve baskılara karşı mücadele etmeye başlıyor.

Aşağıdaki MANİFESTO’yu da bu çerçeve içinde görmek gerek. Şimdi benim üzerinde odaklanmak istediğim, metnin altındaki imza, BİRLİKÇİLER. Kim bunlar diye sorsanız, İbram Onsunoğlu ve Abdülhalim Dede’den başka bir üçüncüsünü gösteremezsiniz. Boş oy çağrısının yankısı ne olmuştur? Kesin sayıları hatırlamıyorum, ama “beklenenin” çok altında olmuştur.

Peki, artık azınlık sorunlarını ve uğradığımız yasadışı ayrım ve baskıları her fırsatta dile getirmeliyiz diye genel bir anlayış egemen olmuşken, 17 Haziran seçimlerinden de azınlık mücadelesi yolunda yararlanmak Yüksek Kurulda tartışılamaz ve orada böyle bir metin imzaya açılamaz mıydı? Başka olaylarda yapılageldiği gibi? Böylece çağrının yankıları da geniş ve genel olsun? Kimlere ait olduğu bilinmeyen ve kuşkuyla karşılanacak bir “uyduruk” imza yerine, Azınlığın tüm önde gelen kişilerinin açık imzaları olsaydı, çağrıya kuşkusuz daha çok seçmen kulak verecekti. O halde bu zıpçıktılık niye?

Bir “halk meclisi” gibi çalışan Yüksek Kurul’dan hep olumlu olarak söz ediyorum. Ancak çalışmalarında birçok kusur ve sakatlıklar yok değildi. En başta arkasında Koca Kapı bulunan Takım’ın adamları; eylem kararları her defasında oylamalarda onlar yenilerek alınıyordu. Ama iş orada bitmiyor, onlar daha sonra uygulama safhasında da sabote etmeye devam ediyorlardı. Ellerinden geldikçe alınan kararları uygulatmıyorlardı. Sonra, diğer üyelerin tümü, kollarını sıvamış eyleme hazır kişiler değillerdi, bazıları yeterince bilinçli ve deneyimli değillerdi, korkuları ve takıntıları vardı. Birkaç kişi de olsa, Yönetimin ağzına bakanlar da vardı.

Bütün bu iddialarımı destekleyecek belirli örnekler versem, lafı çok uzatıyor diyeceksiniz belki. Yüksek Kurul yönetmelidir iddiasıyla Yaka Direnişi’nin, bir; Yüksek Kurul’un çalışmalarını düzenleyecek ve bir tüzük hazırlayacak sekreteryanın, iki; azınlık esnafına maliye tarafından sıra dayağı gibi konulan 250’şer bin drahmilik cezaların tümünü toplayıp bir “kara kitap” bastıralım önerisinin, üç; Almanya’daki azınlık derneklerinin önerdiği imza kampanyasının, dört; Yüksek Kurul’da nasıl “yan yattı çamura battı” sabote edildiğini anlatsam lafı çok uzatmış olacağım.

Demokratik süreç zaten zor, Yüksek Kurul’daki özel koşullar yüzünden bazen tıkanıklık yaratıyordu. Ne olursa olsun, buna alışmak zorundaydık.

Söz konusu MANİFESTO metni Yüksek Kurul’da tartışmaya açılsaydı, büyük bir olasılıkla onaylanmayacaktı. Bu olasılık tabiî teklifin oraya yapılmaması için bir neden oluşturmamalıydı. 17 Haziran seçimlerine böyle bir tepki göstermek biraz geç aklımıza geldi. Onun için Yüksek Kurul’u toplantıya çağırmak, konuyu orada tartışmak, kasıtlı ve kasıtsız engelleri aşmak ve sonunda onaylanacak metni imzaya açmak için zamanımız yoktu. Sonra, “millî birlik” içinde çalışma hedefimiz var diye, çeşitli sorunlarla, en başta yerel sorunlarla, mücadele etmek için ortaya çıkan gruplara ve bireylere faaliyet yasağı koyacak değildik. Takım böyle düşünüyordu. Biz, tersine, bu gibi inisiyatifler yüreklendirilmeli görüşündeydik. Yoksa 26 Ocak olmayacak, o olmayınca, 29 Ocak ta olmayacaktı.

AZINLIK SEÇMENİNİN
17 HAZİRAN SEÇİMLERİ İÇİN
MANİFESTOSU

1 7  H a z i r a n   A v r u p a   s e ç i m l e r i n d e   b o ş   o y   k u l l a  n a c a ğ ı m.

Çünkü,

s e ç i m  ö n c e s i   t a t l ı  d i l i n e  a r t ı k  k a n m ı y o r u m.

Biliyorum ki,

iktidar temsilcilerinin ve iktidar heveslilerinin her seçim öncesi bana yaklaşmasında, tatlı dil ve güler yüz göstermesinde, en ilkel sorunlarım ve çiğnenen yurttaşlık haklarımla ilgilenir görünmesinde samimiyet yoktur, bütün bu davranışlar yapmacıktır, oy toplamaktan başka bir niyet taşımıyor, seçimlerden sonra yine unutulacaktır ve ben hiçbirinin kaldırmadığı ve karşı çıkmadığı veya çıkamadığı ayrımcı uygulamaların kurbanı olmaya devam edeceğim.

Çünkü,

a r t ı k  g ö z l e r i m i  a ç t ı m,  u y a n d ı m.

Biliyorum ki,

iktidar temsilcilerinin ve iktidar heveslilerinin her seçim öncesi benim üzerimdeki hesapları “nasıl olsa cahildir, anlamaz, kolay kanar” gibi düşünceler üzerine oturmaktadır ve nitekim bugüne kadarki davranışım hep böyle bir izlenimi kuvvetlendirecek doğrultuda olmuştur. Oysa ben samimiyetsizliği dün de seziyordum, bugün de görüyorum, ama “belki” umuduyla göstermek istemiyordum. Ama şimdi artık boş oy kullanmakla gördüğümü ve bildiğimi göstermek te istiyorum.

Çünkü,

b e n i  a y ı r m a l a r ı n a  t e p k i  g ö s t e r i y o r u m.

Biliyorum ki,

bu önümüzdeki seçimler yurttaşlık haklarımızın çiğnenmesine ve yurttaşlık düzeyimizin indirgenmesine karşı tepki göstermek ve mücadele etmek için en iyi bir fırsattır. Boş oy kullanarak tepki göstermek bir çeşit mücadeledir. Beni ayırmalarına karşı, ayırdıklarını bildiğimi ve kabul etmediğimi göstermek için, şerefimi korumak ve başımı dik tutmak için, boş oy atarak, layık görüldüğüm akibeti ve bana bu akibeti hazırlayanları protesto ediyorum.

Çünkü,

t e c r ü b e l e r i m i n  b a n a  s a ğ l a d ı ğ ı  b i l i n ç l i  ö f k e m i    d ı ş a  v u r u y o r u m.

Biliyorum  ki,

bana yapılan ayrımcı uygulamalar ve öngörülen akibet haksız, kabul edilmez, yasadışı ve insanlkı dışıdır. Bunların kaldırılmasını isteyen ve kaldırılması için bağıran ben haklıyım ve mücadelemi yaparım. Onun için korkmuyorum, sinmiyorum. Kararlılığımı ve öfkemi açığa vuruyorum.

Çünkü,

k a d e r i  o r t a k  b i r  b ü t ü n  t o p l u m  o l a r a k  b i r l i ğ i m i z i  p e r ç i n l e m e k  i s t i y o r u m.

Biliyorum ki,

eşit vatandaşlık mücadelesinde toplum olarak birliğimi göz bebeği gibi korumak, birlik yolunda yürümem gerekir. Boş oy kullanmak, Avrupa seçimlerinde birliği sağlayabilecek tek yoldur, tek eylemdir. Böylece bölünmediğimi, ortak hareket ettiğimi ve güçlü olduğumu kanıtlıyorum. Boş oy, ayrımcı uygulamalara “hayır” demek için birleştirici tek eylemdir, eşit vatandaşlık için mücadele yolunda bir adımdır.

Çünkü,

M i l l e t  M e c l i s i  s e ç i m l e r i n e  h a z ı r l a n ı y o r u m.

Biliyorum ki,

daha sonra yapılacak Millet Meclisi seçimlerinde, partilerin aday listelerindeki oyunları nedeniyle, Millet Meclisine Azınlıktan temsilci gönderememe ihtimali büyüktür. Bu çok muhtemel haksızlığa daha şimdiden karşı çıkmak için, oy hakkımı istediğim temsilciyi seçmekte birlik içinde, toplu halde ve gerekirse bağımsız olarak kullanacağımı ve liste oyunlarını hatırlatmak istiyorum. Buna kendimi alıştırmak istiyorum.

Yine biliyorum ki,
 
toplu boş oy eylemi, Millet Meclisi seçimlerinde iyi bir yer için büyük partilere yaranmak amacıyla bu kampanyama katılmayan veya karşı çıkan ihtiras ve çıkar iç partizanlarımın da işine yarayacaktır. Zira benim boş oyum onların da partilernde ağırlıklarını arttıracaktır.

İ ş t e  b ü t ü n   b u   n e d e n l e r   y ü z ü n d e n   1 7   H a z i r a n   A v r u p a  s e ç i m l e r i n d e  b o ş  o y  k u l l a n a c a ğ ı m.

Boş oy, parti düşmanlığı demek değildir. İktidar olan ve iktidara oynayan partilerin haktanımaz ve ayrımcı azınlık politikalarını, öbür partilerin de bu konudaki suskunluğunu kınamak anlamını taşımaktadır.

Boş oy, kendini yurt gerçeklerinden koparıp soyutlamak değildir. Bu zaten vardır ve iktidarlarca gerçekleştirilmiştir. Boş oy, işte bu koparılmaya ve soyutlanmaya karşı gelmektir.

Boş oy, Avrupa’ya karşı olmak değildir ve böyle yorumlanamaz. Çünkü Avrupa’nın benim için bir umut kapısı olduğunu biliyorum. Ve boş oyu Avrupa’ya “evet” diyerek kullanıyorum.

B O Ş  O Y,

seçim öncesi tatlı diline artık kanmadığımın, uyanışımın, beni ayırmalarına tepkimin, birliğimin, bilinçli öfkemin ve Millet Meclisine hazırlığımın ifadesidir.

1 7  H a z i r a n  s e ç i m l e r i n d e  b o ş  o y  k u l l a n ı y o r u m.

17 Haziran seçimlerinde oy sandığına atacağım boş zarfın içi aslında anlam ve mesaj yüklü olacaktır.

BİRLİKÇİLER

16/03/18, Tiken

İbram Onsunoğlu

Facebook sayfamızı beğenin 
Bizi Twitter’da takip edin 
Bizi Instagram’da takip edin


Dikkat! Yukarıdaki makale/haber ancak şu şekilde iktibas edilebilir:
– Kaynağın radikal.gr/tr olduğu belirtilerek
– Makalenin/haberin sonuna kaynak ekleyerek
– Bu ikisinden birine aktif link ekleyerek

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Σχετικά Άρθρα